Yaptılar da olmadı hocam...
***
Hollanda'da bilim adamları gerçek bir ineğin tıpatıp benzeri bir makine inek ürettiler.
Bunu yaparken amaçları daha kaliteli ve daha fazla süt üretmekti.
Robot inek, gerçek inekle bire bir ebatlarda yapıldı.
Önce bir inekte olan tüm mekanizmaların bir örneğini makine ineğe yerleştirdiler.
Bu ineğe ot yedirdiler, su içirdiler ve bir ineğin ihtiyacı olan her türlü besini verdiler.
Fakat makineden elde edilen sıvıyı asla beyaz renkte elde edemediler!
Robot inekten çıkan "süt" sadece yeşil renkte bir sudan ibaretti!
***
BU OLAYIN BANA HATIRLATTIĞI
Yıl 1977, yani 12 Eylül 1980 ihtilal öncesi sağ-sol olaylarının en ateşli olduğu yıllardı…
Bizimde liseden üniversiteye geçiş yıllarımız…
O dönem sağda ve solda vuruşanların her biri, fikir tartışmasında başarılı olabilmek için ha bire kitap okumaktaydı…
Ve en önemli konu da DİYALEKTİK MATERYALİZM ile EVRİM TEORİSİ idi…
***
Okumanın yanında konferans ve bilge insanları ziyaret edip onları dinlemekte ihtiyaç oluyordu...
O zamanlar bir gurup arkadaşla köyümüzün alimlerinden Rüştü Aşıkkutlu efendiyi ziyarete gittik…
Yaratılış konusunda bilgilerimizi güçlendirmek için olacak ki, yukarıdaki hikayenin senaryosunu YAPSINLAR DA GÖRELİM şeklinde bize anlatmıştı…
Yaptılar da olmadı hocam...
Mekanın nurla dolsun...
***

Kur-an’da belirtildiği üzere, boğazımızdan kolaylıkla kayan dupduru bir sütü içmemiz bile, üstün kerem sahibi Allah'ın dilemesiyle mümkün olabiliyor...
1916 yılındaki muhacirlik ile ilgili bir anekdot…
***
Of’un Uğurlu mahallesinde yaşayan Fadime, Rusların Doğu Karadeniz’i işgal etmesiyle kızı ve oğlunu alarak muhacirliğe çıkar…
Kocası asker olan Fadime’nin kızı Hanife 5,oğlu Hasanbey 3 yaşındadır…
Zorlu bir yolculuktan sonra Çorum’a ulaşan Fadime, orada da zorlu şartlarda yaşarken bir gün ansızın ölür…
Ölen Fadime, yoksulluk nedeniyle elbiseleriyle gömülür…
Kimsesiz kalan Hanife ve Hasanbey’i çocuğu olmayan zengin aileler sahiplenirler…
Evlatlık olarak alınan Hanife ve Hasanbey’in varlıklı aile içindeki neşeli ve zevkli yaşantısı iki yıl sürer…
Ancak babaları Kasım’ın 10 yıllık askerliği bitmesiyle onların bu yaşantısı da biter…
Askerliği biten Kasım, memleketi Of’a geldiğinde eşinin ve çocuklarının olmadığını görür ve onları aramaya koyulur…
Eşiyle birlikte muhacirliğe giden komşuları, yaşananları kendisine anlatırlar…
Anlatılanlara göre Çorum’daki adreslere giden Kasım, ailelerden çocukların kendisine teslim edilmesini ister…
Babalarını tanımayan çocuklar, onunla gitmek istemezler; ama Kasım çocuklarını alır ve memleketi Of’a gelirler…
Ve özellikle Hanife çileli hayatına kaldığı yerden devam etmeye başlar…
***
Şimdi bu noktada insanın aklına, “Ruslar gitmemiş olsaydı bu yavruların hayatı çok farklı olurdu” diye gelebilir; ancak çileli olsa da herkes KADERİNE AŞIKTIR ve onunla yaşar…

BELDENİN KONUMU

.


BELDE İNCELEMESİ

.


COĞRAFİ KONUMU
Uğurlu Beldesi bağlı olduğu Of ilçesine ve denize
uzaklığı 17 km dir.
Beldenin; kuzey-batısında saraçlı köyü, kuzeyinde Tekoba köyü, kuzey-doğusunda Balaban beldesi, güneyinde Gürpınar beldesi, güney-batısında Meyvalı köyü bulunmaktadır.

Of ilçesi beldenin kuzey-batısında,Hayrat ilçesi beldenin kuzey-doğusunda,Çaykara ve Dernekpazarı ilçeleri beldenin güneyinde yer almaktadır.
 

YERYÜZÜ ŞEKLİ
Belde oldukça dağlık ve engebeli bir bölge üzerine kurulmuştur. 
İlk bakışta 2-3 köy gibi bir görünüm arzeder.
Ortasından ve diğer köylerden ayrılan kısımlardan birkaç tane dere geçer.
Beldenin coğrafi önemi olan bir dağı yoktur. 

Birkaç tane küçük dağ vardır. 
Bunlarında rakımları 500-1000 metre arasındadır.

TOPRAK YAPISI VE KALİTESİ

Beldenin toprağının üst kısmı genellikle killidir.

Humuslu ve kumlu olan yerlerde vardır. 
Toprağın alt kısmı genellikle humusludur.
Toprağın alt kısmında su mevcuttur ama halk su ihtiyacı olarak kullanmaya gerek görmez.
Toprağın verimi iyidir. 

İşlemesi yerine göre değişen kolaylık ve zorluktadır.
Çay,mısır,fındık vb. ürünler yetiştirmeye müsaittir.
Toprağın yapısı en çok çay yetiştirmeye elverişlidir.
 

SULAR
Beldenin yeraltı suları vardır. 

Fakat su ihtiyacı bunlardan temin edilmez. 
Birkaç dere mevcuttur. 
Derelerin genişliği 5-6 metre kadardır.
Dereler kışın daha fazla akmaktadır. 
Derelerden sadece değirmen için yararlanılmaktadır.
Beldenin içme suyu ihtiyacı dağdan çıkan su kaynaklarından temin edilmektedir.
Heyelan ve dere taşma olayları çok az olur.

İKLİM VE MEVSİMLER

En sıcak ay Haziran ve Temmuz aylarıdır.

Bu aylardaki sıcaklık ortalama +26 +27 derece kadardır.
En soğuk aylarda Ocak ve Şubat aylarıdır. 
Bu aylardaki sıcaklık ortalaması +6 derece kadardır. 
En yağışlı mevsim ilkbahar mevsimidir. 
En kurak mevsim ise sonbahardır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Tabii bitki örtüsü çimen ve ormandır. 
Beldenin hemen her tarafı ağaçlıktır. 
Bunun dışında büyük bir kısmı çay bahçesidir.
Son zamanlarda azda olsa çay alanları genişlemekte,ağaçlık alanlar azalmaktadır.
Ayrıca çay üretimine geçilmeden önce yaygın ürün olan fındık bahçeleri azda olsa bulunmaktadır.
Orman, çay,fındığın dışında çeşitli meyvelerde bulunmaktadır. 
Çayırlardan hayvan otlatmak için istifade edilir.
Ayrıca çayırlar, hayvanların kışın yeme ihtiyacını gidermek için biçip kurutulur. 
Ağaçlardan odun ve ev yapımı için yararlanılır. 
Çay Beldenin temel gelirini oluşturmaktadır.
 

YABANİ HAYVANLAR
Civarda ayı,domuz,çakal,tavşan gibi yabani hayvanlar bulunur. 
Dağlara gidildikçe bu hayvanlara rastlamak mümkündür. 
Belde içinde ise pek görülmezler.

BELDENİN YOLLARI ULAŞIMI

Of Çaykara asfalt yolu üzerinden Beldeye iki şekilde ulaşılmaktadır.

Of Çaykara asfaltı üzerinde bulunan Taşhan köprüsünün çıkışında yol iki kola ayrılır.
Bu iki koldan da Beldeye ulaşılır.
İki yolda betondur. 
Ayrıca Of Çaykara asfaltı üzerinde bulunan Saraçlı köprüsünden geçerek Saraçlı köyüne oradan da Uğurlu beldesine ulaşılır. 
Bu yolun bir kısmı beton,bir kısmı stabilizedir.
Beldenin, Gürpınar Beldesine ,Balaban Beldesine ve Tekoba köyüne yol bağlantıları vardır. 
Beldenin mahalle yolları beton ve stabilizedir.
Mezra çay bahçesi ve ormanlara yol bağlantıları vardır.
Toplu taşımacılık Beldeye ait Belediye otobüsü(küçük otobüs) ile yapılmaktadır. 

Belediye otobüsü resmi günlerde Of’a ve Trabzon’a gitmekte ve gelmektedir.

EKONOMİK YAPI

Beldenin ekonomik yapısının temeli çay üretimidir.
Önemli gelir kaynağı çaydır. 
Ayrıca bazı aileler arıcılık yapılmaktadır.
Son yıllarda kivi üretimi de yapılmaktadır.
Yazın çaycılıkla uğraşan Belde halkı kışın büyük kentlere çalışmaya ve çocuklarını okutmaya çalışmaktadır.
Belde halkı hayvancılığı kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yapmaktadır. 
Ayrıca sebze, mısır,fındık gibi ürünleri de kendi ihtiyacı için üretmektedir.
Beldede marangozluk,inşaat ustalığı,bakkallık, soğuk demir ustalığı,elektrik ustalığı,dolmuşçuluk,fayans ustalığı,mobilyacılık gibi mesleklerde çalışanlar vardır.
Beldede ekili arazi tahmini olarak 8-10 bin dönüm kadardır. 

Toprak,sahibi ve çocukları tarafından işletilmektedir.
Toprağı yarıcı ve gündelikçi şeklinde işletenler de vardır.
Bu özellikle çay mevsiminde olur.
Son yıllarda çay ürününün toplanması ve satım işi Doğulu Vatandaşlarımız ve Rus uyruklu insanlar tarafından yapılmaktadır.
Beldede kullanılan üretim araçları, bel, kazma,

kürek,suni ve tabii gübre,çay budama bıçağı,çay toplama makası kullanılmaktadır.

TİCARET

Beldenin ürettiği ve sattığı ürünün en önemlisi çaydır.
Müstahsil bu ürününü devlet veya özel şirketlere satmaktadır.
Parasını 1-2 ay içerisinde almaktadır.
Bazen bu sure altı aya kadar uzamaktadır.
Beldede özel çay fabrikası bulunmaktadır.
Halk ihtiyaç duyduğu krediyi bankadan veya kooperatiften almaktadır.

Halkın kooperatiften aldığı kredi çay mahsulünün parası fabrikaca ödenirken kooperatif tarafından kesilir.
Halk kredi yerine daha çok kooperatiften suni gübre alır.

 

MESKENLER
Yeni yapılan evler çok katlı ve betondur.

Az sayıda ahşap evler yapılmaktadır.
Eski ahşap evlerin yanlarında genelde hayvanların yiyeceklerinin ve yakacağın saklandığı otlukhana vardır.
Ayrıca bu eski ahşap evlerin yanlarında yiyeceklerin saklandığı serander vardır.
Ülkemizde çağdaşlaşmayı betonlaşma sanan zihniyet, maalesef beldemiz içinde geçerlidir.
Bilinçsiz ve şuursuz yapılanma sağlıksız olduğu gibi görünümü de çirkinleştirmektedir.
Genelde çok katlı binalar çocuk sayısına göre belirlenmektedir.
 

YİYECEKLER
Beldede yenen başlıca yemekler; Lahana çorbası,mısır çorbası,fasulye çorbası,kuymak,pirinç ve bulgur pilavı,hamsi kuşu, muhlama, kaut, fasulye turşusu,kesme makarna,yufka tatlısı ,kara üzüm pekmezi ve pekmezle yapılan Of kabağı tatlısı,domates ve batlıcan gibi sebze yemekleri.
Yemeklerde et ve balık ürünleri de çokça tüketilir.
Balık ve özellikle hamsi yazın yemek için tuzlanır.

 

GİYECEKLER
Erkekler; Ceket, pantolon, pardesu, gömlek,yelek,kazak,çorap ve ayakkabı...
Kadınlar; Ceket, çorap,etek, keşan, peştamal,hırka,başörtüsü,manto ve atkı...
Köy yaşamından şehir yaşamına geçildiğinde kadınlar pantolonda giyerler.
Belde gittikçe şehir giyimine uymaktadır.


ISITMA VE IŞIKLANDIRMA

Isıtmada odun ve kömür,ışıklandırmada elektrik kullanılır.

SAĞLIK

Beldede sağlık ocağı vardır. 
Sağlık ocağında sürekli olmasa da doktor ve ebe bulunmaktadır.

EĞLENCE VE OYUN

Beldenin kendine has belli başlı eğlence ve oyunu yoktur. 
Önceleri köy düğünlerinde kemençe eşliğinde oynanan horon, günümüzde azda olsa oynanmaktadır.
Beldede oyun kahvesi bulunmadığından bir kısım fertler ve gençler kumar oynamak için başka yerlere gittikleri görülür.
Belde gençlerinin en çok ilgilendiği ve oynadığı oyun futboldur.

1960 lı yıllarda kurulan Uğurluspor takımı köyler arasında yapılan maçlarda başarı göstermiştir.

BELDENİN SOSYAL YAPISI

Kalabalık aileler vardır.
Bu ailelerin nüfusu on-onbeşi bulur.
Aileler ortalama 7-8 kişiden oluşur. 
Aynı çatı altında oturanlar baba,anne ve çocuklardır. 
Kızlar evlendikten sonra evden ayrılırlar.
İçgüveysi pek görülmez.
Erkeklerin ise çoğunluğu babaları ile aynı evde kalmaktadır. 

Fakat evlenen bu çocuklar bir müddet sonra ana ve babalarından ayrılarak müstakil ev ve iş sahibi olmaktadırlar.
Çocuklar ana babalarına saygılıdırlar.

Babanın çocukları üzerinde nüfuzu vardır.
Çocuklar genellikle babalarının nüfuzunu tanımaktadırlar.
Ortalama 25-26 yaşlarına kadar çocuklar babalarının evinde kalırlar.

Çalıştıkları nisbette evlerinin masraflarına katılırlar.
Çocuklar ana ve babalarından ayrıldıktan sonra tamamen ayrı bir aile olmaktadırlar.
Çocukların eğitimi için aileler seferber olmaktadırlar.

Genelde büyük şehirlere göç ,çalışmak için olduğu kadar çocukların eğitimi içindir.
Ayrıca arazi yeterli olmadığından bazı aileler çocuklarına iş imkanı ve arazi temin etmek için büyük şehirlere göç etmektedir.
Toprak az olduğundan pay edilmesi tercih edilmemektedir.

Genelde göç edenler arazilerini yakınlarına satmaktadırlar.
Miras olarak erkekler fazla, kızlar ise az toprak almaktadırlar.
Genelde kıza toprak yerine toprağın karşılığı kadar para verilir.
Görücü usulü ile evlenme geleneği kalkmak üzeredir.

Nişanlılık süresi kısa olmaktadır.
Düğünler oturacağı evde olduğu gibi,il ve ilçedeki düğün salonlarında olmaktadır.

ZÜMRELER

Beldede kan birliğine dayanan sülaleler vardır. Mollasalihoğlu,Hacıkeleşoğlu,Şirinoğlu,Abdullahoğlu sülaleleri belli başlı olanlardır.
Bunlara bağlı olarak beş on sülale daha vardır.
Değişik din ve mezhepten zümreler yoktur.

Halk Müslüman ve Hanefi’dir. 
Müslüman halk namazlarda,dini gün ve gecelerde,cenaze ve düğünlerde toplanırlar.
Belde halkı siyasi temayüllerini hiçbir zaman düşmanlığa dönüştürmezler.
Belde halkı örf ve adetlerine bağlıdırlar.

 

YARDIMLAŞMA
Geçim sıkıntısı çeken ailelere daha çok kendi akrabaları yardım ederler. 
Ölüm,hastalık ve yangın gibi hallerde karşılıklı yardım yapılmaktadır.
İmeceye benzeyen yardımlaşma azda olsa yapılır.
Dini toplantılara katılıma oranı yüksektir.

Genelde bu toplantılarda dargınlar barışır.
Halka ait toplu hizmetleri belediye görür.

 

KÜLTÜR VE AHLAK
Beldenin %90’ı okuma yazma bilmektedir. 

Belde belediyesi bünyesinde bir kütüphane ve okuma salonu bulunmaktadır.
Beldede oyun kahveleri olmadığından insanlar genelde çayhanelerde ya gazete okur,yada ağırlıklı kültür konuşmaları yaparak, birbirlerini kültürel olarak yetiştirirler.
Belde halkı mizahı çok sever. 

Esprili konuşanlara değer verildiği için herkes esprili konuşmaya gayret gösterir.
Beldede zaman zaman kız kaçırma olaylarına rastlanmaktadır. 

Olay karşılıklı barışla son bulmaktadır.
Kız kaçırma halk tarafından normal karşılanmaz.
Fakir olanlar için ise biraz makul sayılır.
Hırsızlık olayı çok az görülür.

Bu hareket çok kötü olarak telakki edilir.
Beldede hoş karşılanmadığı için açıkta içki içilmez ve kumar oynanmaz.

Bunlar için genelde Belde harici yerler tercih edilir.
Belde insanları misafirperverdir.


Nizamettin MOLLASALİHOĞLU

***

OSMANLI BELGELERİNDE ÇUFARUKSA NAM-I DİĞER UĞURLU BELDESİ TARİHİ:


Samsun'dan Batum'a, oradan Artvin-Bayburt'u içine alacak şekilde Köse Yaylası üzerinden Canik dağları boyunca Samsun'a ulaşan bölge, Doğu Karadeniz bölgesi diye adlandırılmaktadır.[1]

Eskiçağ Tarihi ve arkeoloji yönünden az araştırılan bölgelerden biri de Karadeniz Bölgesi'dir. Bu durumun en önemli sebebi, bölgenin dağlık bir yapıya sahip olması yanında, sahile bakan topraklarının yılın hemen dört mevsimi yeşil bitki örtüsü ile kaplı olmasıdır.[2] 13. yüzyıldan itibaren seyyah-araştırıcıların ilgi duyduğu Karadeniz Bölgesi 13. yüzyıldan itibaren seyyah-araştırıcıların ilgi duyduğu Karadeniz Bölgesi'nde bilimsel çalışmalar 19. yüzyılda başlamıştır.

Karadeniz Bölgesi’nin uygarlık açısından en eski tarihinin M.Ö. 1000000-100000 yılları arasındaki Alt Paleolitik (Yontma Taş) döneminde başladığı, araştırmalar neticesinde anlaşılmıştır.[3]

Bu bölgede henüz Neolitik (Taş Devri) olabilecek bir yerleşimden söz edilememektedir. Buna karşılık Prof. Dr. Mehmet Özsait ve ekibinin bölgede yaptığı yüzey araştırmalarında Kalkotik Çağ yerleşmelerine ait bulgular elde edilmiştir. [4]

MÖ 1. binin ilk yarısında Anadolu'nun Kızılırmak havalisinde Hitit Krallığı'nın, MÖ 2. binin sonlarında ise Phryg (Frigya) Devleti’nin ve Doğu Anadolu'da Urartu Devleti'nin kurulduğu bilinmektedir.

MÖ 9. yüzyılda Kimmerler Güney Karadeniz kıyılarına yerleşmişlerdir.[5] Daha sonra MÖ 7. yüzyılın ortalarına doğru Miletoslular bu bölgeye hakim olmuşlardır. Daha sonra MÖ 7. yüzyılın ortalarına doğru Miletoslular bu bölgeye hakim olmuşlardır.

MÖ 750-700 tarihleri arasında Turgay bölgesinden ve Ural nehrinden geçen İskitler (Sakalar); Azak Denizi, Kırım ve Karadeniz’in kuzeyinden Tuna nehrine kadar olan bölgeye hakim olmuşlardır.[6]

Prehistorik (Tarih öncesi) dönemden sonra Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen Kimmerler ve İskitler, tarih sahnesinden çekildikten sonra, bunların hakim olduğu sahada Türk kavimleri ortaya çıkmıştır.

Gürcistan Tarihi'ndeki kayıttan var oldukları anlaşılan Bunturki ve Kıpçaklar, bölgedeki yer ve topluluk isimlerinden yöreye yerleştikleri düşünülen Halaçlar, Afşarlar ve Yazgurlar İskitlerin yurt tuttukları topraklarda hakimiyet kurmuşlardır.[7]

Karadeniz Bölgesi’nde ilk Yunan Kolonilerinin MÖ 7. yüzyıl ya da bu asrın sonlarına doğru kurulmaya başlandığı bilinmektedir.

Kaynaklarda Samsun'u kuranların Miletliler veya Asyalı bir kavim olan Foçalılar, hatta Atina muhacirleri olduğu yolunda görüşler mevcuttur.[8]

İlkçağlarda bölgeyi hakimiyeti altına almış olan Pers İmparatorluğu’nun gücünün zirveye çıktığı dönemlerde, bölgeden vergi aldığı ve MÖ 480’de Yunanistan seferine çıkan Pers Ordusu’nda bölgede yaşayan topluluklardan oluşan birlikler bulunduğu bilinmektedir.[9]

Buraya kadar Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan kavimlere ait bilgileri özetledikten sonra, bu bölgeye gelerek yurt edinmiş olan atalarımıza ait malumatlar verilecektir.

Türklerin İslamiyet’e geçişleri Samanlıların Türk bölgelerindeki gayretleri ile olmuştur.[10]

11. yüzyıldan itibaren kendilerine Türkmen de denilen Oğuzların; Türkiye Türkleri ile İran, Azerbaycan, Irak ve Türkmenistan Türkleri'nin ataları oldukları bilinmektedir. Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin hanedanlarının da onlardan çıktığını hatırlarsak Oğuzların dünya tarihinde büyük roller üstlenmiş bir Türk kavmi olduğu apaçık ortaya çıkmış olur.[11]

Selçuklu Devleti'nin Karadeniz Bölgesi ile ilişkileri, Çağrı Bey’in 1018’de batı seferi ile başlamaktadır. Çağrı Bey’in batı seferi, ilk bakışta Doğu Karadeniz Bölgesi ile alakasız gibi görünse bile, Bizans’ın gücünün ne seviyede olduğunu Selçukluların anlaması bakımından önemlidir. Ayrıca, güneydoğu Karadeniz’de etkili olan Ermenilerin ve Erzurum-Artvin havalisinde etkili olan Gürcülerin ilk defa Selçuklu askerleri ile karşılaşması ve mağlup olmaları, ileride başlayacak olan Oğuz göçleri için çok önemli neticeler ortaya koyacaktır.

Çağrı Bey’in batı seferinden sonra, Karadeniz Bölgesi’ni de kapsamış olan ikinci Selçuklu akını İbrahim Yınal tarafından yapılmıştır. Dandanakan zaferinin (23 Mayıs 1040) sonunda Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasıyla, Sultan Tuğrul (1040-1063) devrinde Türkmen akınları sona ererek düzenli ordularla bu bölgeye girilmeye başlanmıştır.[12] Daha sonra Malazgirt Savaşı'na kadar olan zaman diliminde; 1047’de Büyük Zab Suyu ve 1054’de Muradiye ve Erciş’in fethi sağlanmıştır. 1057-1063 yılları arasında devamlı olarak Anadolu’ya akınlar düzenlenmiştir. 1064’te Alp Arslan Gürcistan üzerine sefere çıkmıştır. Malazgirt Savaşı öncesindeki son akın olan 1067-1068’deki akınında Trabzon’a kadar ilerleyen Selçuklu Ordusu şehri ele geçirememişse de çok büyük ölçüde tahribatta bulunmuşlardır.

Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen) arasında 26 ağustos 1071 yılında Malazgirt Ovası’nda yapılan savaş sonrasında, Anadolu’nun kapıları sonuna kadar Türklere açılmıştır.[13]

Danişmendliler, Anadolu’nun Türk yurdu haline getirilmesinde emeği geçen beyliklerden biri olup, 1071-1175 yılları arasında Niksar merkez olmak üzere, Orta Karadeniz Bölgesi'nin güney kesimlerine hakim olmuştur.

II. Kılıç Arslan 1174 tarihinde Danişmendli Beyliği’ni ortadan kaldırmış, 1176’da üzerine yürüyen Bizans İmparatoru Manuel’i Miryakefalon’da mağlup ederek Anadolu’daki siyasi üstünlüğünü herkese kabul ettirmiştir.[14]

Bizans İmparatorluğunun 1204 de IV. Haçlı seferleriyle gelen Latinlerin eline geçmesi üzerine, imparator I. Andronikos Komnenos'un İstanbul'dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara'nın da yardımıyla Trabzon'da 1204 yılında bağımsız olarak Komnenos Krallığını kurmuşlardır.

Anadolu Selçuklu Devleti 14. yüzyılın başlarında yıkılmış, 1335 yılında Moğol-İlhanlı devrinin de sona ermesiyle Anadolu Beylikleri dönemi başlamıştır.

14. yüzyılın ilk çeyreğinde de Hacıemiroğlu Bayram Bey, Trabzon Krallığı üzerindeki baskısını iyice artırmıştır. Mihail Panaretos, Bayram Bey’in 1322 yılında Maçka'ya bağlı Hamsiköy’e büyük bir ordu getirdiğini, çatışmalarda çok Türk’ün katledildiğini, çok sayıda Türk atının ganimet olarak alındığını kaydetmektedir.[15]

Trabzon Krallığı’nın Karadeniz sahilinde kontrolleri altında olan en batıdaki yer Limnia (bugünkü Samsun iline bağlı Çarşamba ilçesindeki Taşlıköy olabilir) bölgesidir. Kral III. Aleksios sırasıyla 1351, 1356, 1357, 1361 ve 1369 yıllarında Limnia bölgesine giderek buraları ellerinde tutmaya çalışmıştır. Trabzon kilise tarihçisi Panaretos 19 Aralık 1356 yılında III. Aleksios’la beraber bu bölgeye gittiklerini, Giresun’da Noel orucu tuttuklarını, Yasun Burnu’nda[16] 14 Türk’ü katlettiklerini ve orada şenlik yaptıklarını, Limnia’ya gidip geri dönmelerinin üç ay sürdüğünü kaydetmektedir.[17] 14 Türk’ü katlettiklerini ve orada şenlik yaptıklarını, Limnia’ya gidip geri dönmelerinin üç ay sürdüğünü kaydetmektedir.

Yasun Burnu’nda katledilen 14 Türk Hacı Emir’in askerleri idi ki, intikam olarak 13 Kasım 1357’de Hacı Bayram Bey’in oğlu Hacı Emir İbrahim Bey Maçka’ya kadar gazaya giderek etrafı tahrip ederek, çok sayıda insan, hayvan ve ganimet ile geri dönmüştü.[18]

Erzincan Bey’i Ahi Ayna Bey, Akkoyonlu Tur Ali Bey, Bayburt Beyi Rikabdar Mehmet Bey ve Bozdoğan Bey 29 Haziran 1348 yılında Türkmen ittifakı oluşturarak Trabzon üzerine akın düzenlemişlerdir. Bu akınların önünü almak için; Trabzon Kralı III. Aleksios kız kardeşini Akkoyunlu Beyi Tur Ali Bey’in oğlu Fahreddin Kutluğ Bey’le, eski Kral Basilious’un (1332-1340) kız kardeşi Theodora’yı da Bayram Bey’in oğlu Hacı Emir İbrahim’le evlendirmiştir.[19]

Trabzon Kralı III. Aleksios 1361 yılında damadı Hacı Emir İbrahim’i ziyarete gelmiş olup, dönüşte Hacı Emir İbrahim Bey Kral’a Giresun’a kadar refakat etmiştir.[20]

Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı oluşturarak ve vergi ödeyerek siyasi varlıklarını sürdürebilen Komnenos Krallığı, I. Manuel Komnenos zamanında (1238-1265) en parlak dönemini yaşamıştır. Gümüşhane'deki gümüş madenlerinin etkisiyle de ekonomik olarak güçlenen Manuel I'in sikkeleri üzerinde "en mutlu" ünvanı yer almaktadır.

Bayezid'in 1398 de Samsun yöresini almasından sonra Trabzon Komnenos Krallığ Osmanlı Devletine yıllık vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. David Komnenos, iktidarı döneminde (1458-1461) vergi ödemeyi durdurarak, önceden ödediklerini de Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan aracılığıyla geri istemiş, Osmanlılara karşı Avrupa'daki büyük devletlere ittifak önerisinde bulunmuştur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet'in öncülüğündeki Osmanlı Kuvvetleri Bölgeyi kuşatarak, 1461 yılında Trabzon'u ele geçirmiş ve Komnenosların egemenliğine son vermiştir.

İşte bu tarihten itibaren Of kazasına bağlı Çufaruksa Köyü Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

Trabzon, Osmanlı Döneminde önce eyalet ve sancak olarak şehzade ve mutasarrıflar tarafından idare edilmiştir. İlk sancak beyi Hızır Bey'dir. 1470 yılında sancak beyliği küçük yaşta Şehzade Abdullah'a verilmiş; Abdullah, annesi Şirin Hatunla birlikte 1479 yılına kadar Trabzon'da yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim de şehzadeliği sırasında (1491-1512) Trabzon'da Sancak Beyi olarak bulunmuş, sonradan Kanuni ünvanı alacak olan oğlu Sultan Süleyman burada doğmuştur. Trabzon 16. yüzyılda, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı ile birleştirilerek eyalete dönüştürülmüş ve bu yeni idari birimin merkezi olmuştur. 1867 yılında Trabzon'da büyük bir yangın çıkmış, birçok kamu binası da bu sırada yanmış ve kent daha sonra yeniden düzenlenmiştir. 1868 yılında vilayet olmuş, merkez sancağı dışında Lazistan, Gümüşhane, Canik Sancakları da buraya bağlanmıştır.

Osmanlı her fethettiği yerde toprak sayımı yapmıştır. Trabzon yöresinin toprak yazımı 1486-87 yıllarında yapılmıştır.

1487 tarihindeki toprak yazımında Çufaruksa’da 53 hane bulunup henüz yeni fethedildiği için Müslüman hane bulunmamaktadır.[21] 1515 tarihli tahrirde ise Çufaruksa'da 63 haneden 6 hanesi Müslümandır. Bu hane reislerinin ismi aşağıdaki tabloda verilmektedir.[22]

Hasan,Ali,İskender,Mahmud,Hamza Davud...

1530 tarihli tahrirde ise Çufaruksa Köyü'nde 131 hane olup 8 hanesi Müslümandır. [23]

1553 tarihli tapu defterine göre 69 hane bulunmaktadır. Hane reislerinin isimleri aşağıdaki tabloda verilmektedir.[24]

İskender,İskender,İskender,Hamid,Hüseyin Bayram,Murad,Hasan,Ali,Cavid Alagöz,Ali oğlu,İskender,Hamid oğlu Ahmed,Ahmed...

Bu tarihte üç aile avcı kuşları yetiştirmektedir. Bu aileler Süleyman, Yakub oğlu Mustafa ve Bayram’dır.

16. yüzyılda Çufaruksa'da mısır, meyve, fındık, kestane, ceviz, keten ve fasulye tarımının yapıldığını yine adı geçen belgelerde görmekteyiz.


TARİHTEN YAPRAKLAR





TOPRAK AĞALIĞINA KARŞI OLAN TOPRAK AĞALARI…
***
OF ilçesinin Uğurlu köyünde yaşanmış ve yaşanmakta olan bir hikâyedir bu…
***
Hacı Kaya oğlu Abdullah köyün merkezinde yerleri bulunan ve yerlerinin değeri dolaysıyla da o yıllarda zengin sayılan bir adamdır…
Abdullah’ın Henife ile evliliğinden Emine ve Fadime adlarında iki kız çocuğu dünyaya gelir…
Oldukça çalışkan ve gurbet hayatı yaşayan Abdullah; Yakalandığı verem hastalığı dolaysıyla 1930 yılında genç yaşta vefat eder…
İki yaşındaki ve karnındaki çocukla yalnız kalan Henife’yi zor günler beklemektedir…
O yıllarda hemen hemen tüm kavgaların arazi(toprak) yüzünden olduğunu düşünürsek; Dul Henife’yi gerçekten zor günler beklemekteydi…
Arazi çok ama çalışacak kimsenin olmaması Henife’nin belini büküyordu…
Yetimler ve yalnız dul bir kadın köy gibi bir yerde ne kadar emniyette olabilirdi?
Henife etrafını saranlardan birini tercih etmesi gerekiyordu…
Ve o da öylede yaptı…
***
Henife marangoz Hasan’ı evine iç güveysi alarak onunla evlendi…
Henife için normale dönen hayat, Emine ve Fadime için işkenceye dönüşmüştü…
Üvey evlat muamelesi gören bu kızlar, çocuk yaşta kocaya verilirler…
Kocaya verilerek arazilerin üzerinden uzaklaştırılan kızlar, baba haklarını ne kadar istediyseler de talepleri yerine getirilmedi…
Marangozluktan cami hocalığına terfi eden üvey baba Hasan; Ölen kocası Abdullah’tan karısı Henife’ye kalan ¼ (DÖRTTE BİR) toprakların yanında, Fadime ve Emine’ye babalarından kalan ¾ (DÖRTTE ÜÇ) topraklara da el koymuştur…
***
Hasan hoca ve Henife ‘den olma oğul Mehmet; Anne ve babasının ölümünden sonra, babası gibi davranarak üvey kardeşlerinin haklarına riayet etmemiştir.
Mehmet; Köyde yapılan kadastro çalışmalarında BİLİRKİŞİ tayın edilmiş ve bu görevin verdiği avantajla üvey kız kardeşlerinin ¾ (DÖRTTE ÜÇ) topraklarını üzerine tapu etmiştir…
Kalp hastası olan Mehmet, bu yaptıklarından bir müddet sonra da vefat etmiştir…